“Tahtaya Vur…”
Universal yapımcılığında çekilen, Paul Tremblay’in 2018 yılında yayımlanan “The Cabin at the End of the World” adlı romanından uyarlanan, Knock At The Cabin, Türkiye’de gösterime girdiği adıyla Kulübeye Tıklat filminin yönetmen koltuğunda The Sixth Sense (1999), Unbreakable (2000), Signs (2002), The Village (2004), Lady in the Water (2006), The Happening (2008), Last Airbender (2010), After Earth (2013), The Visit (2015), Split (2016), Glass (2019), Old (2021) gibi filmlerin yönetmenliğini yapmış olan M. Night Shyamalan oturuyor. Senaryosu yönetmen Shyamalan ile Steve Desmond ve Michael Sherman tarafından kaleme alınan filmin görüntü yönetmenliğini Jarin Blaschke ile Lowell A. Meyer üstlenmişler. Müzikleri Herdis Stefansdottir imzası taşıyan filmin oyuncu kadrosunda ise Dave Bautista, Jonathan Groff, Ben Aldridge, Nikki Amuka-Bird, Rupert Grint, Abby Quinn, Kristen Cui, McKenna Kerrigan, Ian Merrill Peakes gibi isimler bulunuyor.
Filmin konusunu New Hampshire kırsalında izole bir kulübede tatile çıkan Eric ve Andrew çiftiyle evlatlık kızları Wen’in, dört yabancının bir anda kapılarında bitmesi sonrası gelişen olaylar oluşturuyor. Genç bir kız ve ebeveynleri ücra bir kulübede tatil yaparken dört, silahlı yabancı tarafından rehin alınırlar ve ailenin kıyameti engellemek için akıl almaz seçim yapmasını isterler. Dış dünyaya erişimleri sınırlı olan ailenin her şeyi kaybetmeden önce neye inandıklarına karar vermeleri gerekmektedir.
Özellikle atom bombasının patlaması sonrasında mutasyona uğrayan canlıların yarattığı yıkımlardan; uzaylı, vampir ya da zombilerin istilasını konu alan kıyamet senaryoları ya da 2012 yılının yaklaşması nedeniyle iklim değişiklikleri, tsunami ya da depremler gibi doğa olaylarını konu alan birçok kıyamet filmi izleyiciler ile buluştu. İncil’de yer alan referansları oldukça kuvvetli kullanan The Seventh Sign (1988), eşinin ölümünden sonra çocuklarından giderek uzaklaşarak İncil’de geçen Mahşerin 4 Atlısı’nı temel alan sapık seri cinayetleri araştırırken bulan bir dedektifi konu alan Horsemen (2009) gibi filmlerin sonrasında İncil’de geçen Mahşerin Dört Atlısı ile fantastik ve korku türündeki birçok dizinin birkaç bölümünde karşılaşmış olsak da bahsi geçen filmler dışında bu kadar yakından tanıma fırsatımız hiç olmadı. Amerika’da ortaya çıkmış olan Güneş Tarikatı gibi birçok tarikatın mensuplarının kıyameti durdurmak adına kendilerini kurban ettikleri ya da seçilmiş olduğuna inandıkları kişileri kurban etmeye çalıştıklarını da gördük. Geçen yıllarda gösterime giren Death of Me (2020) filmi de adaya gelen kişinin kurban edilmesi yoluyla adada oluşacak felaketleri önlemeyi amaçlayan bir tarikatı işliyordu.
Yönetmen Shyamalan, The Sixth Sense (1999) ya da The Village (2004) filmlerinde yaptığı gibi ters köşe yapmak yerine lineer bir çizgide hikâyeyi anlatmayı tercih ediyor. İzleyiciler, tıpkı Eric ve Andrew gibi karşılarındaki insanların bir tarikata mensup deliler mi yoksa gerçekten kıyameti önlemeye çalışan görülerin mâlum olduğu kişiler mi olduklarına dair ikilemini rahatlıkla yaşamayı başarıyorlar. Çekirge gibi kıyamete dair metaforların da ustalıkla kullanıldığı filmde, diyaloglar çok iyi yazıldığı gibi alt metinler de oldukça iyi kurgulanmış. Şimdiye dek izlediğimiz kıyamet filmlerinde temel aile yapısı olarak gördüğümüz anne, baba ve çocuk yerine eşcinsel bir çift ile üvey kızlarını koymak oldukça yenilikçi bir seçim olarak karşımıza çıkıyor. Dünyanın gitgide kaosa evrildiği bir dönemde karşımıza çıkan salgın hastalıkların kıyamet alameti mi yoksa zaten halihazırda olagelen süreçler mi olduğuna ise filmi izleyerek onlarla karar vermek gerekiyor.
Yönetmen Shyamalan, Old (2021) filminde olduğu gibi 35 mm ile çektiği filmde, yine izleyicileri tiksindirmekten uzak durarak seçimlere ve odağına aldığı insanların diyaloglarına odaklanmayı tercih ediyor. Filmin jeneriğinden yazı fontlarına değin 90’lı yılların gerilim filmlerine yaptığı göndermelerin yanı sıra bahsi geçen dönemde çekildiği hissi verilebilmesi için o döneme ait objektifler kullanmış olduklarını da özellikle belirtmek gerekiyor.
Sonuç olarak Knock At The Cabin; çokça işlenen bir hikâyenin yeni ve modern bir versiyonu olmakla birlikte sinemalarda izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor.