TÜRK KORKU YAPIMI ÇEKMEYE VE BUNU SİNEMAYA DAĞITMAYA NİYETLİ OLAN HERKESE AÇIK ÇAĞRI
1949 yılında çekilmiş olan Çığlık ile başlayan, 1953 yapımı Drakula İstanbul’da gibi edebiyat uyarlaması bir yapımla devam eden Türk korku sineması, 2000’li yıllarla birlikte teknolojinin avantajlarını kullanarak çok sayıda film üretmeye başlamıştır. Bu konudaki ilk doktora tezi olan ve 2012 yılında yazmış olduğum “Sinemada Korku ve Din: Türk ve Amerikan Sinemasındaki Cin Unsurunun Çözümlenmesi” sonrasında özellikle 2014 ve 2015 yıllarında ivme kazanarak artan bu filmleri Türk Korku Sineması Kronolojisi ciltleri altında 1914 yılından bu yana inceleyip 2015 yılından bu yana da eleştirilerini yazmaktayım. Çoğu eleştirmenin yok saydığı bu filmlerin hepsini izlemiş olmam bu konuda konuşma hakkını benim elime teslim etmektedir. Gösterime giren filmlerin çoğunun ekibinde yer alan insanların dahi izlemedikleri bu filmleri izlemek, tablolarda analiz etmek gibi çabalarım, her cuma günü gittikçe azalan sinema lokasyonlarına da gitmeme, bu sayede İstanbul’un görmediğim mekânlarını da tanımama vesile olmasına rağmen artık işin şaka boyutundan çıkması nedeniyle bu metnin kaleme alınmasını zorunlu kılmıştır.
1895 yılında çekilen ilk sinema filmleri sonrasında sinema teknolojisi ilerlemiş ve zaman içerisinde kullanılan teknikler, kurgu yöntemleri, müzikler, dekor ve sanat gibi sinemanın gereklilikleri birer sanat unsuruna dönüşmüştür. Ve bu nedenle bir filmin senaryosu bu konuda uzman olan kişiler tarafından kaleme alınırken, dekor ve sanat yönetimi başka bir uzman kişi tarafından yapılmaktadır. Bu uzman kişilerin oluşması için dünyanın dört bir yanında üniversitelerde bu konulara ilişkin fakülteler açılmış ve uzman kişiler tarafından bu alanda çalışmak isteyen öğrencilere dersler verilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla bir film, uzman kişilerin bir ekip oluşturarak yaptıkları bir sanat ürünüdür.
Ülkemizdeki korku sektörüne gelecek olursak, özellikle 2018 yılı itibariyla daha önceki yıllarda tek tük karşımıza çıkan amatör ve sanat dalı olmaktan uzak, teknik yetersizliklerle dolu videolar peş peşe sinemalarda gösterilmeye başlanmıştır. Bu durum sinemanın sanat dalı olmaktan çıkmasına yol açtığı gibi izleyicilerin ülkemizde yeni yeni ortaya çıkan bu türü, geçmişte tüm dünyada görüldüğü gibi çöp olarak adlandırmasına neden olmaktadır.
Geçen yıl sinemalarda gösterime giren Türk korku yapımı sayısı 62’dir. Bu yıl ise şimdiden 28 film gösterim tarihi almıştır. Senaryosunu kendilerinin yazdıkları hem oyuncu hem de yönetmen oldukları yani aslında hiçbir konuda uzmanlıkları dahi olmayan insanların filmleri nedeniyle izleyiciler bu türden soğumakta üstelik artan bilet fiyatları nedeniyle gerçekten başarılı olacak, sinemasal kaygılar güden korku türündeki yapımların da önünü kapatmaktadır.
Çekim ekibindekilerin oturup izlemedikleri bu yapımları, dağıtım şirketlerindeki yetkililer dahi izlemeden dağıttığı için çekilen görüntülerdeki hatalar direkt biz izleyicilerin karşısına çıkmaktadır. Bahsi geçen yapımlarda klaketler, 1 dakika ekranda kalan hata kodları, arka planda kadraja girdiği fark edilmeyen exit ışıkları havalarda uçuşmuştur. Bırakın herhangi bir dijital platformun teveccüh gösterip almasını, kendilerinin Youtube benzeri mecralara koymaları hâlinde gelecek yorumları gözünüzün önünde kolayca canlandırabilirsiniz.
Kendi çektiğiniz ve muhtemelen cep telefonundan hallice cihazlar kullanarak ya da bilgisayarda uzmanlık alanınız olmadan kurgu yaptığınız bu videolar gösterime girmeye devam ettikçe, bir sanat dalı olarak kabul görmüş sinemaya ettiğiniz bu küfürleri en ağır şekilde eleştireceğimi şimdiden bildirir, vaktiniz varken bu sanat dalına vereceğiniz zararları daha fazla arttırmadan geri çekmenizi tavsiye ederim.
Saygılarımla.
Dr. Gizem Şimşek KAYA