“Lambert Ailesine Yakışır Bir Veda…”
İlki 2010 yılında yönetmen James Wan yönetmenliğinde çekilen serinin son filmi olan Insidious: The Red Door, Türkiye’de gösterime girdiği adıyla Ruhlar Bölgesi: Kırmızı Kapı, filminin yönetmen koltuğunda Insidious (2010), The Conjuring (2013), Insidious: Chapter 2 (2013), The Conjuring 2 (2016), Insidious: Last Key (2018), The Nun (2018), Annabelle Comes Home (2018), The Conjuring: The Devil Made Me Do It (2021) gibi filmlerde aktör olarak karşımıza çıkan Patrick Wilson ilk uzun metrajıyla oturuyor. Senaryosunu Leigh Whannel ve Scott Teems’in kaleme aldıkları filmin oyuncu kadrosunda ise yönetmen Wilson’ın ve serinin önceki filmlerinde olduğu gibi Ty Simpkins, Rose Byrne, Andrew Astor, Lin Shaye’ın yanı sıra Hiam Abbass, Juliana Davies, Sinclair Daniel, Joshua Haire, Peter Dager, AJ Dyer, Jaylin Loveday, Godswill Utionkpan gibi isimler bulunuyor.
Serinin son filminin konusunu ailenin peşini bırakmamış olan iblisten kurtulma çabaları oluşturuyor. Josh ve üniversite çağındaki Dalton, iblislerini kesin olarak dindirmek için, ailelerinin karanlık geçmişi ve bir dizi yeni ve daha korkunç olaylarla yüzleşerek kırmızı kapının ardında gizlenen Öte’nin her zamankinden daha derinlerine inmelidir.
Kırmızı Kapıyı Açmadan Önce…
James Wan’ın yönetmen koltuğunda oturduğu serinin ilk filminin yani Insidious (2010)’un konusunu yasak alemden gelen bir iblislerin musallat olduğu bir aile oluşturuyordu. Evli çift Josh ve Renai Lambert, oğulları Dalton ve Foster ve bebek kızları Cali kısa süre önce yeni bir eve taşınmışlardır. Bir gün, Dalton açıklanamaz bir şekilde komaya girer. Üç aydan beri sonuç alınamayan tedaviden sonra Renai ve Josh, Dalton’u eve götürür. Aile, rahatsız edici paranormal olaylar yaşamaya başlar.
Yine yönetmen Wan’ın yönetmen koltuğuna oturduğu serinin ikinci filmi olan Insidious: Chapter 2 (2013) filminde Lambertler, ailelerine musallat olan ruhları yendiklerine inansalar da kısa süre sonra kötülüğün bu kadar kolay yenilemeyeceğini keşfediyorlardı.
Yönetmen koltuğuna, senarist Leigh Whannel’in geçtiği Insidious: Chapter 3 (2015) filmi Lambert ailesinin musallat vakası öncesinde geçiyordu. Yetenekli psişik Elise Rainier’in tehlikeli bir doğaüstü varlık tarafından hedef alınan bir genç kıza yardım etmek için ölülerle iletişim kurma yeteneğini isteksizce kullanması konu edilmişti.
Yönetmen koltuğunun Adam Robitel’e devredildiği Insidious: The Last Key (2018) filmini yine Lambert ailesinin öncesinde geçiyordu ve psişik Elaine Rainer’ın geçmişi konu ediliyordu. Parlak bir medyumluk yeteneğine sahip iblis uzmanı Elise Rainier bütün hayatını sonsuz karanlıkta kötücül anahtarlar açmış yaratıklara engel olmaya adamıştır. Çocukken ölülerle iletişim kurabilen Elise, çocukluğunun geçtiği evde yanlışlıkla dünyamıza çok kötü bir şeyin girmesine neden olacaktır.
Cesaretiniz Varsa Kırmızı Kapıyı Açıyoruz…
Öncelikle seri filmler söz konusu olduğunda genellikle serinin adının olduğu ama birbirini takip etmeyen sadece belli protogonist karakter ya da antagonist karakter üzerinden devam eden, birbirlerinden çoğunlukla bağımsız filmler izliyoruz. Yönetmen Wan’ın The Conjuring (2013) ile başlattığı ve zamanla genişleyen evreninde olduğu gibi Insidious’ta da hem evren genişliyor hem de olayların akışı birbirini takip ediyor.
Bu seride de ilk iki film birbirini takip ederken, üçüncü ve dördüncü filmde Elise’in ilgilendiği başka vakalarla evren genişlemişti. Serinin son filmi ise ikinci filmin kaldığı yerden hikâyeyi devam ettiriyor. 2013 yılında gösterime girmiş olan serinin ikinci filmindeki tüm kadroyu toplayarak filmin kaldığı yerden devam ettirilmesi gibi altından zor kalkılacak bir güçlüğün altına ellerini sokuyor ve bunun üstesinden de başarıyla geliyor. Üzerinden 10 yıl geçmiş olduğu için, ikinci filmi hatırlamayanlar biraz odaklanmakta zorluk yaşayabilirler ancak bu filme gitmeden önce hafızalarını tazelemek adına ilk iki filmi izleyerek gitmelerinin tadı çok farklı olacaktır.
Filmde yer alan baba-oğul çatışması filmin gücünü arttırırken, kahramanın yolculuğunu da bu minvalde ilerleterek paralel bir yapı kurmayı başarıyorlar. Özellikle yönetmen Wilson ile Ty Simpkins’in birlikte oldukları sahneler göz kamaştırıyor. Daha önce beraber çalıştıkları ve karakterlerin yaratım sürecinde yer aldıkları için aslında tüm oyuncuların performansları göz dolduruyor. Seriye ilk kez bu filmle dahil olan ve Chris Winslow’u canlandıran Sinclair Daniel bile doğal ve gerçekçi bir oyunculuk sergilemeyi başarıyor.
Devamlılığın bu kadar titiz işlenmesi, ikinci filmden sahnelerin başka bir bakış açısıyla bu filmde yer alması gibi gerçekten özen gösterildiği belli olan kadrajlar ve sahne tasarımları da dikkat çekiyor. Serinin ikinci filminde karşımıza çıkan The Shining (1980) göndermesi bir kez daha karşımıza çıkarken, kült yapım The Exorcist (1973)’e de saygı duruşunda bulunmayı ihmal etmiyorlar. Bazı detaylar klişe olsa da oyuncuların performanslarının gerçekçiliği, devamlılığa verilen özen ile bunları ekarte etmeyi başarıyor.
Sonuç olarak Insidious: The Red Door; serinin ilk iki filmini hafızaya tekrar aldıktan sonra izlendiğinde fazlasıyla keyif verecek, başta Ty Simpkins olmak üzere performanslara hayran kalacağınız iyi bir seri filmi. Gösterimdeyken kaçırılmaması tavsiye edilir…
NOT: Filmin farklı dillerle desteklenen mobil cihazlarda oynayabilen oyununu da deneyebilirsiniz.