“Biz Tam Olarak Hangi Yıldayız?!”
Film Doktoru yapımcılığında Trabzon’da çekilen Umay’ın yönetmen koltuğunda ilk uzun metrajıyla Osman Tuğra oturuyor. Senaryosunu Tamer Küçük’ün kaleme aldığı yapımın görüntü yönetmenliğini Barış Kuyumcu üstlenmiş. Yapımın oyuncu kadrosunda ise yönetmen Osman Tuğra ve senarist Tamer Küçük’ün yanı sıra Adile Pazarcı, Metin Kurt, Mustafa Tarık Öksüz, Şule Pazarcı, Servet Barutçu, Adil Bal, Berat Kandil, Zeynep Nehir Gök, Behzat Kundakçı, Sude Kasap, Murat Kuzuoğlu, Meryem Kazancı, Bahar Elif Kazaz, Volkan Şafak, Seher Kuzuoğlu, Fahrettin Şahin, Süleyman Dönmez gibi isimler bulunuyor.
Filmin konusunu 1900’lü yıllarda yaşamış Umay adında büyücü bir kadının varlığı üzerine araştırma yapan bir Youtuber’ın Umay’ı uyandırması ve akabinde gelişen olaylar oluşturuyor. Bir Youtube kanalında paranormal olayları araştıran Osman, 1900’lü yıllarda yaşayan bir büyücü ile ilgili anlatılanları araştırmaktadır. Köyün muhtarı tarafından tuhaf olayların başladığına dair telefon alan Osman, kendisiyle bu olayları araştırmaktan korktuğu için ayrılan ekip üyesinin yerine yeni birini alarak köye gider. Önce muhtar, sonra büyücü kadın ve ardından da köyün imamı ile görüşen Osman, bu olayları çözmeye karar vererek büyücünün evi olduğu söylenen yere doğru yola çıkar. Ancak çekmek istediğinden daha fazlasıyla karşılaşacağından habersizdir.
Kötü kamera açıları ve kötü ekipmanlarla yola çıkılan yapım, muhtemelen senaryo olmaksızın doğaçlama olarak çekilmeye çalışılmış. Söylenen bir repliğin en az beş kez tekrar edildiği, uzun monologların ise birkaç dakika sonra bambaşka bir şekilde karşıt olarak karşımıza çıktığı yapım, kendi kendinize “Biraz önce şey demedi mi?”, “Az önce ne oldu?”, 1800’ler miydi yoksa 1900’ler miydi?”, “150 yıl öncesi tam ne zamana denk geliyor?” gibi sorular sorarak zihninizi yakacağınızın garantisini sunuyor. Youtuber’ın çektiği görüntüler devam ederken kamera kapatılmaksızın pil değişimi yapılması, aslında kamera kurulmamış yerlerden “Rec” yazılı kırmızı noktalı görüntüler gelmesi gibi saçmalıklara ek olarak, kötü makyaj ve kötü oyunculuklar da beyazperdede boy gösterince; 81 dakika adeta bitmek bilmiyor. Found footage’lara özenerek yola çıkan yapım, bu alt türün gerekliliklerini dahi karşılama zahmetine girmiyor ve belli ki bir noktadan sonra sinemanın gereksinimlerinden biri olan tutarlı bir hikâye anlatmak da onlar için önemsiz hale geliyor.
Her sesten korkan Youtuber’ın yüzyıllık bir vakayı çözmek adına labirentteki fare misali bir binada dolanması gerçekten oldukça yoruyor. Binanın eski bir okul olduğunu daha ilk bakışta anlayacak izleyicilere rağmen, o mekânda takribi 25 dakika geçirerek tuvaletler, sıralar ve ranzaları gördükten sonra “Burası galiba okulmuş” demeleri de cabası. Duvarlara yakın zamanda yazılmış “Reis kalp Abi” gibi yazıların ya da küfürlü metinlerin net bir biçimde görünmesi de bahsi geçen yerin gençlerin uğrak bir yeri olduğunu gösterirken, paranormal olay olmasını beklemekten ziyade duvar yazılarını okumaya odaklanıyorsunuz. İki kapısı olan odanın bir kapısından giren karakterin diğer kapıdan çıktığından emin olmadan kapıyı açmamaları ve bunun da mimiklere yansıması gibi komik durumlar da “Keşke korku yerine komedi olarak çaba gösterilseydi” diye düşünmenize neden oluyor. Başından sonuna dek tutarlı olamayan, 1800 mü yoksa 1900’lerde mi olduğundan dahi kesin emin olunamayan, eğer en son 1940’lı yıllarda büyü yapıldıysa bunu yaptıran kişinin giysilerinin vs. dönemine uygun olmadığı, gidilen hocanın iki dönemi yaşayabilecek kadar yaşlı ve genç iki görünümünün olmadığı, hangi yüzyılda yaşadığı muamma olan kadın büyücüye gidip mirasa konmak için ölüm büyüsü yaptıran adamın günümüzde yaşayan imama gidip büyüyü çözdürmeye çalışması gibi tonlarca devamlılık ve mantık hatası bulunan yapım, en başta da söylediğim gibi tam bir beyin yakma aracı. Sinemanın teknik açıdan önemli, olmazsa olmazları sayılan unsurlarının hiçbirinin yapımda yer almadığını söylemek bu bağlamda mümkün.
Yapımın ortalarında terk edilmiş mekâna girilince arka fonda yayılan müziğin John Carpenter tarafından bestelenmiş olan Halloween (1978) filminin kült tema müziği olup olmadığını düşünüp “Yok artık, bu kadarını yapmamışlardır!” dediğiniz sıralarda müzik değişecek ve kulağınıza Azem: Cin Karası (2014) filminin sountrackinde bulunan ve Azem serisinin alameti farikası olan “Uhruc Ya İblis” parçası net biçimde gelecek. Bu tablo da yapımın, sinemasal kaygılar gütmek bir yana etik kaygıları da pek taşımadığı izlenimini uyandırıyor.
Sonuç olarak Umay; gösterime girmemesi gereken yapımlardan biri olmakla birlikte, yerli korku sinemasının can çekiştiğini gösteren göstergelere bir yenisi olarak ekleniyor.