“Gözlerimi Perdeden Alamıyorum…”
Warner Bros yapımcılığında çekilen Elvis filminin yönetmen koltuğunda Romeo + Juliet (1996), Moulin Rouge (2011), Australia (2008), The Great Gatsby (2013) gibi tam bir görsel şölen yaratan filmlerin de yönetmenliğini yapmış olan Baz Luhrmann oturuyor. Senaryosunu yönetmen Luhrmann ile birlikte Craig Pearce, Sam Bromell, Jeremy Doner beraber kaleme almışlar. Görüntü yönetmenliğini Mandy Walker’ın üstlendiği filmin müzikleri Elliott Wheeler imzası taşıyor. Filmin oyuncu kadrosunda ise Austin Butler, Tom Hanks. Olivia DeJonge, Helen Thomson, Richard Roxburgh, Kelvin Harrison Jr., David Wenham, Kodi Smit-McPhee, Luke Bracey, Dacre Montgomery gibi isimler yer alıyor.
Filmin konusunu müzik efsanesi Elvis Presley’nin hayatını, müziğinin gelişimini ve nasıl bir ikona dönüştüğü oluşturuyor. Hikâye, Amerika’da gelişen kültürel manzara ve masumiyetin kaybolmaya başladığı zeminde, Presley’in şöhrete yükselişinden, benzeri görülmemiş bir yıldıza dönüştüğü 20 yılı aşkın sürede, Presley ve menajeri Albay Tom Parker’ın arasındaki karmaşık ilişkinin dinamiğini gözler önüne seriyor.
Kral’dan Önce…
Hollywood’un diğer ülke sinemalarını sollamak ve sanayiye dönüşmek adına seçtiği epik filmlere yenileri her sene özellikle biyografi türünde örneklerle izleyicileri büyülemeye devam ediyor. Soul müziğinin efsane ismi Ray Charles’ın yaşam öyküsünü anlatan Ray (2004); 60’lı yılların sonunda Londra’da kurulan ve tüm zamanların en efsanevi gruplarından birine dönüşen Queen’in ikon haline gelmiş solisti Freddie Mercury’yi ve Mercury’nin liderlik ettiği grubun Live Aid konserine kadar ilerleyen sürecini konu alan Bohemian Rhapsody (2018); müzik sektörünün en önemli isimlerinden olan ve ölümsüz parçalara imza atan Elton John’un Royal Müzik Akademisi’nden bir dahi olarak çıkıp süperstarlık basamaklarını tırmanması ve söz yazarı Bernie Taupin ile olan işbirliği sürecini konu alan Rocketman (2019); 1969 yılının Los Angeles’ında geçen, artık ışığını kaybetmiş bir televizyon yıldızı ve kendisinin dublörünün, Hollywood Altın Çağı’nın son yıllarında günden güne çetrefilleşen film endüstrisinde yeniden şöhret ve başarı elde etmek için verdikleri çabayı konu edinirken bu ikilinin hikâyesinin arka planında aynı yıl gerçekleşen ve bahsi geçen aktörün kapı komşusu olan Sharon Tate’in de aralarında bulunduğu beş kişinin öldürüldüğü Manson katliamını çıkış noktası olarak alan Once Upon a Time… In Hollywood (2019); 1960’ların sonlarında Chicago’da Kara Panter Partisi’nin Illinois bölümünün başkanı olan Fred Hampton’ın bir FBI muhbiri olan William O’Neal’a ihanetini konu alan Judas and The Black Messiah (2021); Blues’un annesi olarak bilinen Ma Rainey’nin yeni bir albüm hazırlığı için Şikago’daki bir kayıt stüdyosunda grubuyla bir araya gelmesini konu edinen Ma Rainey’s Black Bottom (2021); ABD’deki hak mücadelesinin önder ismi Martin Luther King Jr. ile o yıl içerisinde Demokratların başkan adayı olması planlanan Robert F. Kennedy’nin birkaç ay arayla gelen suikastlarının akabinde düzenlenen 1968 Demokrat Parti Kongresi’ni ve bu kongrede düzenledikleri protestolar sebebiyle tutuklanan, dava sürecinde “Chicago Yedilisi” adıyla anılacak olan karşı kültür hareketinden yedi ismin hikâyesini anlatan The Trial of The Chicago 7 (2020) gibi filmlerle Akademi Ödülleri’nde de göz doldurmayı başaran epik filmlere, “Kral” olarak anılan Elvis Presley’in hayatını konu alan Elvis de ekleniyor.
Ve Kral…
Her yönetmen kendi bakış açısıyla, kendi bakmak istediği yönlerden izleyiciye takip edeceği bir hikâye vermeyi seçer. Yönetmen Luhrmann da Elvis Presley’in “Kral” olma yolundaki ilerleyişini ve bu dönemde menajeri olan Albay Tom Parker’ın “Kral”ı nasıl kötü yönlendirdiği üzerinden; seyircilere Kral’ın aslında bizden biri olduğunu, yaşadığı pırıltılı hayatın ardında insani duyguları, çatışmaları, vermek zorunda olduğu kararlar, yapmak istemediği halde yapmak zorunda kaldığı eylemler gibi bizden birini anlatma yolunu seçerken; az önce biyografi filmlerinde saydığımız tüm konulara da değinerek ilerlemeyi tercih ediyor. Presley’in karşılaştığı içsel çatışmaların içinde bulunduğu Amerikan toplumundaki siyasi ve güncel olaylardan ayrı düşünülemeyeceği hesap edildiğinde, Amerikan tarihine dair biyografileri izlediğinizde Amerikan Yakın Tarihi’ni öğrenmeme gibi bir lüksünüz bulunmuyor. Hem kültürün değişim ve dönüşüm dinamiklerini, hem yaşanan siyasi gelişmelerin toplumda yarattığı değişimleri izlerken, insanların toplum ve kültürlerinden, kültür ve toplumun da sinemadan ayrı tutulamayacağını da gözler önüne seriyor.
Filmin çekimleri yönetmen Luhrmann’ın önceki müzikallerinde olduğu gibi oldukça gösterişli ve epik. Presley’i canlandıran Austin Butler ve menajeri Albay Tom Parker’ı canlandıran Tom Hanks başta olmak üzere tüm oyuncuların performansları göz dolduruyor. Nitekim Elvis Presley’in eski eşi Priscilla Presley’in de filmi izlemesinin akabinde Austin Butler’dan performansı nedeniyle övgüyle bahsettiği biliyor.
Sonuç olarak Elvis; ister “Kral”ı ve şarkılarını sevdiğiniz, ister pırıltılı yaşamının ardında bir insan olduğunu görmeniz, ister epik bir şölen görmek istemeniz ya da olmaz ya Yakın Amerikan Tarihi’nde eksik kaldığınız bir kısmı daha tamamlamak istemeniz doğrultusunda; hangi seçeneği seçerseniz seçin gösterimdeyken kaçırmamanız gereken büyüleyici bir “Kral” hikayesi…