“Ring… Ring… Ring…”
Joe Hill’in aynı adlı kısa öyküsünden uyarlanan The Black Phone, Türkiye’de gösterime girdiği adıyla Siyah Telefon filminin yönetmen koltuğunda Hellraiser: Inferno (2000), The Exorcism of Emily Rose (2005), The Day the Earth Stood Still (2008), Sinister (2012), Deliver Us From Evil (2014), Doctor Strange (2016) gibi filmlerin de yönetmenliklerini yapmış olan Scott Derrickson oturuyor. Öyküden senaryoya uyarlamayı yönetmen Derrickson ile C. Robert Cargill’in birlikte gerçekleştirdikleri filmin görüntü yönetmenliğini Brett Jutkiewicz üstlenmiş. Müzikleri Mark Korven imzası taşıyan filmin oyuncu kadrosunda ise Ethan Hawke, Mason Thames, Madeleine McGraw, Jeremy Davies, E. Roher Mitchell, Troy Rudeseal, James Ransone, Tristan Pravong, Jacob Moran, J. Gaven Wilde gibi isimler bulunuyor.
Filmin konusunu çocukları hedef alan bir seri katil tarafından kaçırılıp ses geçirmez bir bodrumda tutulan 13 yaşındaki Finney’nin, odada yer alan ve bağlantısı bulunmayan siyah telefon aracılığıyla katilin önceki mağdurlarıyla iletişime geçmesi sonrası yaşananlar oluşturuyor. Finney Shaw, 13 yaşında utangaç ama zeki bir çocuktur ve sadist bir katil tarafından kaçırılıp, çığlık atmanın pek işe yaramadığı ses geçirmez bir bodruma kapatılır. Duvarda bağlantısı olmayan bir telefon çalmaya başladığında Finney, katilinin önceki kurbanlarının seslerini duyabildiğini fark eder. Daha önceki kurbanlar kendi başlarına gelenlerin, Finney’nin başına gelmemesi konusunda kesin kararlıdırlar.
Kısa Öyküden Nasıl Uzun Metraj Oluşturulur?
Kısa bir öykü olan Joe Hill’in “Siyah Telefon”u, uzun metraj bir film olarak sinemaya uyarlanırken tabii ki bazı değişiklikler yapılmış. Öykü ile filmin farklılıklarından bahsedecek olursak; öncelikle Grabber karakterinin öyküde grotesk biçimde şişman bir adam olarak tasvir edilmesi, Finney karakterinin annesinin hayatta olması ve kesinlikle medyum olmaması, Bruce Yamada dışında Finney ile bağlantı kuran başka hiçbir çocuğun bulunmaması gibi değişimlere rastlamak mümkün. Ancak kısa öykü ile film arasında bahsi geçen bu değişikliklere gidilmesi öykünün akışını bozacak bir sorun teşkil etmemekle birlikte, filmin uzatılması ve alt metinlerinin arttırılması açısından filme Finney’in az çok tanıdığı 3 karakter daha eklenmesi, babasının Finney ve kız kardeşine şiddet göstermesi gibi konuların hikâyeye dahil edilmesi gibi tercihlerin de gerçekçiliği ve sürükleyiciliği arttırma yönünde doğru seçimler olduğu kolayca anlaşılabiliyor. Filmde telefonun hemen hemen her çalışında başka bir karakterle konuşan Finney, onlardan aldığı yardımlarla odada bir düzenleme yaparak kendini kurtarırken, Joe Hill’in kısa öyküsünde telefon bir kez çalıyor ve Finney sadece Bruce Yamada ile konuşuyor.
Bu perspektiften bakıldığında özellikle yerli korku filmlerinde kısa metrajı uzun metraja çevirmeye çalıştıklarında neredeyse her seferinde başarısız olan yapımların, bir ders niteliğinde bu öyküyü okuyup filme nasıl uyarlandığını incelemelerinde büyük fayda bulunuyor. En azından iyi işler ortaya koymak istiyorlarsa…
Haydi Filme Dönelim…
Kendisini birçok korku ve fantastik filmle kanıtlamış olan yönetmen Derrickson’un oldukça başarılı bir iş çıkardığı rahatlıkla söylenebilir. Çekim açıları, mekân tasarımı oldukça gerçekçi olan filmin akışının odadan kaçış konseptli odanın içindeki parçaları bularak kaçmamızı sağlayan oyunlara benzer bir şekilde inşa edildiğini söylemek mümkün. Finney karakteri hemen hemen her telefon aramasında başka bir karakterle konuşarak ondan aldığı ipuçları ile bir parça buluyor ve böylelikle özgüveni artarken, hayatta kalma konusunda umutsuzluğa kapıldığında kaçış için umudunu diri tutabiliyor.
Filmde başta Finney karakterini canlandıran Mason Thames olmak üzere bütün oyuncuların performansları göz kamaştırıyor. Kendinizi Mason’un canlandırdığı karakterle özdeşleştirip filmin büyüsüne ve korku atmosferine kapılmanız bu nedenle kolaylaşıyor. Kısa öyküden uyarlanırken filme dahil edilmiş karakterlerin hepsinin hem iyi performans göstermesi hem de hikâye içerisinde belli bir çatışmayı desteklemesi, hikâyenin inandırıcılığına büyük katkı sunuyor. Hikâyeden çıkarılmış olan anne karakteri ise dramatik akışı pekiştirecek yeni bir çerçevenin oluşmasına destek oluyor.
Sonuç olarak The Black Phone; korkuseverlerin sinemadayken kaçırmaması gereken oldukça başarılı bir yapım.