“Bastırılmış Duyguların Korkutucu Dışavurumu…”
İsveç ve Finlandiya ortak yapımcılığında çekilen Pahanhautoja ya da Hatching, Türkiye’de gösterime girdiği adıyla Kuluçka filminin yönetmen koltuğunda ilk uzun metraj filmiyle Hanna Bergholm oturuyor. Senaryosunu Ilja Rautsi’nin kaleme aldığı filmin görüntü yönetmenliğini Jarkko T. Laine üstlenmiş. Müzikleri Stein Berge Svendsen imzası taşıyan filmin oyuncu kadrosunda ise Jani Volanen, Sophia Heikkila, Reino Nordin, Ida Maattanen, Oiva Ollila, Siiri Solalinna gibi isimler bulunuyor.
Dünya prömiyerini Sundace Film Festivali’nde yapmış olan filmin konusunu talepkâr annesini tatmin etmeye çalışmakla günlerini geçiren genç bir kızın, ormanda bulduğu garip bir yumurtayı saklayıp bakımını üstlenmesiyle gelişen olaylar oluşturuyor. Hırslı ve takıntılı annesini tatmin etmek için umutsuzca çabalayan genç bir kız, bir gün ormanda tuhaf bir yumurta bulur. Yumurtayı sıcak tutarak, çatlayana kadar odasında saklar ancak yumurtanın içinden çıkan şey genç kızın hayatını derinden etkileyecektir.
David Cronenberg’in The Brood (1979) filmine saygı duruşu taşıyan; ergenlik travmaları ve bastırılmış duygusal travmaların dışavurumunu fantastik bir etkiyle yansıtan J.A.Bayona’nın A Monster Calls (2016)’unun yolundan ilerleyen ve bu bağlamda da 2021 yapımı Polonya, İsveç ve İzlanda ortak yapımı olan Valdimar Johannsson’un Lamb (2021) filmine benzer yapıya sahip olan Hatching filmi, hem görselliğiyle hem de senaryosundaki çatışmalarla oldukça derinlikli bir yapım. Dışarıdan mükemmel görünmek adına içeride yaşanan yabancılaşmanın soğukluğunu izleyiciye tamamen geçirmeyi başaran film, duyguların yansıması adına kullandığı canavar metaforuyla da göz alıcı bir etki yaratıyor.
Yönetmen Bergholm’un daha önce yönetmiş olduğu kısa metrajlarında da ana tema olarak kullandığı dönüşüm, bu filmde ergenliğe geçişin genç kızlarda yaşattığı travmalar, mükemmel olmaya çalışmanın verdiği bedensel ve ruhsal şiddet üzerinden yansıtılıyor. Anne ve babaların çocuklara uyguladıkları fiziksel ve bedensel şiddeti, izleyici olarak Tinja’yla özdeşleşerek adeta yaşıyorsunuz. Kendisine psikolojik şiddet uygulanan Tinja’nın annesine benzemek yerine sevgiye olan açlığı ile şiddetten oldukça uzak bir yapıya sahip olması ise “armut dibine düşer” argümanına ters düşen; aksine psikolojik ve bedensel şiddet, sevgiyle de karşılık bulabilir mesajıyla izleyiciye yansıtılıyor. Karakterlerin her birinin derinlikle işlenen ve izleyiciye aktarılan yapısı, her birinin gerçek biriymişçesine inandırıcı olmasını destekleyerek filmin gücünü arttırıyor. Buna mukabil, anne karakterinin çektiği Vlog’lar için oluşturduğu yapay aile mizanseninin plastik tadıyla bütün aileye sirayet etmiş olması ironik biçimde filmin gerçekçilik etkisini yüksek doza taşıyor. Oyuncuların performansları ve duyguların metaforu olarak karşımıza çıkan canavarın görselliğinin başarısı, filmi birçok korku yapımından ayırmamızı sağlıyor. Bütün bunlara ek olarak; ana özelliği, bir insan vücudunun veya bedenlerinin grafiksel olarak tasvir edilen yıkımı veya dejenerasyonu olduğu bir korku filmi türü olan Body Horror’un başarılı bir örneği olmasını sağlayan unsurların başında, yapılan plastik makyajların etkisinin oldukça yüksek olduğunu belirtmekte fayda var. Alışkın olduğumuz Amerikan korku sineması dinamiklerini kullanmasına rağmen, farklı olduğunu hissettiren sinematografisi ve mekân kullanımları da filmin başarısının arkasında yatan nedenler arasında sayılabilir.
Sonuç olarak Hatching; aile içi çatışmalardan ergenlik dönüşümüne değin birçok travmayı sanatsal bir görsel şölene dönüştüren, oyuncuların performansları ile izleyiciyi kendi dünyasına çekmeyi başaran oldukça başarılı bir korku filmi.