“Hadi Bunları Karıştırıp Çamur Yapalım…”
Norveç yapımı Marerittet ya da Nightmare, Türkiye’de gösterime girdiği adıyla Karabasan filminin yönetmen koltuğunda ilk uzun metrajıyla Kjersti Helen Rasmussen oturuyor. Senaryosunu da yönetmen Rasmussen’in kaleme aldığı filmin görüntü yönetmenliğini Oskar Dahlsbakken üstlenmiş. Müzikleri Martin Smoge tarafından yapılan filmin oyuncu kadrosunda ise Eilie Harboe, Herman Tommeraas, Dennis Storhoi, Siri Black Ndiaye, Peter Forde, Gine Therese Gronner, Preben Hodneland gibi isimler bulunuyor.
Filmin konusunu sevgilisi Robby ile yeni bir eve taşınan Mona’nın burada görmeye başladığı kabuslardan sonra başından geçenler oluşturuyor. Mona ve Robby, birbirlerine aşık genç bir çifttir. Robby hayalindeki işi yeni kapmıştır, aynı zamanda harika bir anlaşma ile de çok büyük ama biraz eski bir ev almışlardır. Mona eve taşındığı günden itibaren kabuslar görmeye başlasa da Robby bu durumu önemsemez. Kız arkadaşının bütün tereddütlerine rağmen bir aile kurma konusunda çok heveslidir. En sonunda, Mona’nın problemleri tamamen kontrolden çıkar. Genç kadın, efsanelere konu olan karabasan tarafından saldırıya uğradığına ikna olmuştur. Karabasan, doğmamış çocuğunu ele ele geçirmeye çalışıyordur.
Çekimleri iyi olan filmin atmosferi başarılı olsa da oyuncuların performanslarının vasat olması ve hikâyenin “ben bunu daha önce izledim” hissi vermesi nedeniyle film izleyiciler açısından adeta akmayan bir yapıya sahip. Bu tarz hikâyelerin başlangıcında olduğu gibi tüm paralarını bir ev almaya harcayan çift, başlarına bir şeyler gelmeye başladığında evi terk edemiyorlar. Ancak filmin temel sorunu, sık karşılaştığımız bu bahaneden çok daha vahim. Birçok kez işlenmiş olan karabasan konusu ile Rosemary’s Baby öyküsünü kesiştirerek farklı bir öykü ortaya koymaya çalışsalar da işleyiş nedeniyle sonraki sahnenin ne olacağı izleyiciler tarafından şaşırtıcı olmayacak bir kurguyla ilerliyor. Karabasan konusunun da İslami inançlarda yer alan cin ile aynı olması da filmi Batı usulü cin musallatı olmaktan öteye götüremiyor. Filmin finalinde kararsız kalınması ve finalin havada bırakılmış olması, devamının geleceği korkusunu yaratmaktan öteye gidemiyor.
Sonuç olarak Marerittet; yerli kötü korku filmleri yetmezmişçesine yabancı kötüler de gösterime girsin diyenlerin sinemaseverlere bir işkencesi olmaktan öteye gidemeyen bir film olmaktan kurtulamıyor.