“Sizin Kalbinizin Arzusu Nedir?”
Dünya prömiyeri Cannes Film Festivali’nde, Türkiye prömiyeri ise 9 Eylül 2022 tarihinde düzenlenen Universal Sci-Fi & Fantastic Film Festival lansman gecesinde yapılan; İngiliz yazar A. S. Byatt’ın “The Djinn in the Nightingale’s Eye” adlı kısa öyküsünden uyarlanan Three Thousand Years of Longing, Türkiye’de gösterime girdiği adıyla Üç Bin Yıllık Bekleyiş filminin yönetmen koltuğunda Mad Max (1979), Mad Max 2 (1981), Mad Max Beyond Thunderdome (1985), The Witches of Eastwick (1987), Lorenzo’s Oil (1992), Mad Max: Fury Road (2015) gibi kültleşmiş filmlerin yönetmenliğini yapan George Miller oturuyor. Byatt’ın öyküsünden yönetmen Miller ve Augusta Gore’un kaleminden sinemaya uyarlanan filmin görüntü yönetmenliğini John Seale üstlenmiş. Müzikleri Tom Holkenborg tarafından bestelenen filmin oyuncu kadrosunda ise Tilda Swinton, Idris Elba, Pia Thunderbolt, Berk Öztürk, Zerrin Tekindor, Erdil Yaşaroğlu, Anthony Moisset, Alyla Browne, Sage Mcconnell, Peter Bertoni gibi isimler bulunuyor.
Filmin konusunu bir kavanoza hapsedilmiş bir Cin ile yolları kesişen Alithea’nın hikâyesi oluşturuyor. Hayatından memnun olan bir bilgin olan Alithea, bir cinle karşılaşır. Bu cin ona özgürlüğü karşılığında üç dileğini yerine getireceğini söyler. İstanbul’da yer alan bir otelde geçen bu konuşma, her ikisinin de beklemediği sonuçlara neden olacaktır.
Öyküyü okumuş biri olarak çok başarılı bir uyarlama olduğunu rahatlıkla söyleyerek başlayabilirim. Unutmaya başladığımız oryantalizmin etkisinin yüksek olduğu öykünün film uyarlamasında da bu etkinin fazlasıyla korunarak kullanıldığını söylemek mümkün. Öykü ile filmi karşılaştırdığımızda; öyküde karşımıza çıkan mitoloji ve efsaneler üzerine olan literal kısımlar ile Alithea’nın Türkiye’ye gelip önce Ankara, sonra İzmir nihayetinde ise İstanbul’a varışıyla devam edilmesine rağmen, filmde Alithea’nın direkt İstanbul’a gelmesi ve cinle yollarının kesişmesiyle birlikte tamamen cinin hikâyesine odaklanılarak, diğer her şeyin es geçilmesi dışında değiştirilen bir kısım bulunmuyor. Cinin şişede hapsedildiği yılları anlattığı sırada öyküyle paralel şekilde Saba Melike’si Belkıs ile Süleyman Peygamber; Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan, Şehzade Mustafa ve Gülfem; Kösem Sultan, 4. Murat ile Deli İbrahim; sonrasında ise Zefir’in içinde bulunduğu dönemleri izleme olanağı buluyoruz. Efsane ve mitlerle ilgilenen bir akademisyen olan Alithea’nın masal dinlercesine cinin geçmiş yaşamını dinlemesi ve izleyicilerin bu zamanları yaşaması oryantalist etkinin seyircilere rahat bir biçimde nüfus etmesini sağlıyor. Film İstanbul’da geçtiği ve çoğu konuşma Türkçe olduğu için, yabancı bir filmde tanıdık kelimeler duymanın cazibesi de filmin etkileyiciliğine katkı sağlıyor.
Türkiye’de çekilmesi planlanan ancak pandemi nedeniyle Avustralya’da çekimleri yapılan ve izleyenleri adeta yüzyıllar arası masalsı bir yolculuğa çıkaran filmin tek handikabı; Osmanlı Hareminde geçen sahnelerde oyuncuların bir bölümünün alışageldik saray mensubu tipolojilerinden uzak, yer yer Hintli görünümlü kostümlerle yer alması. Ancak bu kadar kusur Şehzade kızında da olur diyerek kendimizi masalsı atmosfere rahatlıkla bırakabiliriz…
Yerli korku filmlerinde sürekli olarak işlendiği söylenen ancak aslında işlenmeyen “cin” unsurunun Binbir Gece Masalları’na yakın bir biçimde adeta modern dünyada geçen bir versiyonu olan film, yerli korkuculara da adeta “cin” filmi böyle çekilir diyerek yol gösteriyor. İzleyenleri birkaç sahneyle de olsa korkuya da davet etmekten çekinmeyen filmin bu bağlamda Wes Craven’in Wishmaster (1997)’ının soft versiyonu olduğunu da söylemek mümkün.
Sonuç olarak Three Thousand Years of Longing; bir öyküden maksimum derecede başarılı uyarlanabilecek, kulaklarınızdan uzun bir süre melodisi gitmeyecek, oryantalizmi sevenlerin kaçırmaması gereken başarılı bir fantastik bir aşk filmi. Gösterimdeyken kaçırmamanız tavsiye edilir!