29 Nisan 2024

“Bu Şov Kaçmaz…”

Avustralya ve Birleşik Arap Emirlikleri ortak yapımcılığında çekilen, dünya prömiyerini ise South by Southwest Film Festivali’nde gerçekleştiren, 43. İstanbul Film Festivali seçkisinde bulunmakla birlikte 17 Mayıs 2024 tarihinde ise ülkemizdeki tüm sinemalarda gösterime girecek olan Late Night With The Devil, Türkiye’deki adıyla Şeytanla Bir Gece filminin yönetmen koltuğunu  100 Bloody Acres (2012) ve Scare Campaign (2016) gibi filmleri de yönetmiş olan Colin Cairnes ile Cameron Cairnes paylaşıyorlar. Senaryosunu da Cairnes kardeşlerin kaleme aldığı filmin görüntü yönetmenliğini Matthew Temple üstlenmiş. Müzikleri Glenn Richards tarafından yapılan filmin oyuncu kadrosunda ise David Dastmalchian, Laura Gordon, Ian Bliss, Fayssal Bazzi, Ingrid Torelli, Rhys Auteri, Georgina Haig, Josh Quong Tart, Steve Mouzakis, Tamala Shelton gibi isimler bulunuyor.

Filmin konusunu  1977 yılının Cadılar Bayramı’nda Gece Baykuşları adlı talk showda yaşanan olaylar oluşturuyor. Johnny Carson’ın rakibi Jack Delroy, ülke çapındaki uykusuzluk çekenlerin uzun süredir güvendiği bir arkadaş olan Gece Baykuşları adlı talk showa ev sahipliği yapmaktadır. Ancak talk show’un reytingleri Jack’in karısının trajik ölümünden sonra düşer. Talihini tersine çevirmek için çaresiz kalan Jack, 31 Ekim 1977’de eşi benzeri olmayan bir Cadılar Bayramı özel etkinliği planlar ama kötülüğü Amerika’nın bütün oturma odalarına salmak üzere olduğundan habersizdir.

Atmosferi tam olarak 70’ler havasını taşıyan filmin kostümlerinden mekân tasarımına değin her şey kusursuz olarak karşımıza çıkıyor. Başta Jack Delroy’u canlandıran David Dastmalchian olmak üzere tüm oyuncuların performanslarının inanılmaz derece göz alıcı olduğu ve bundan doğan gerçekçiliğin izleyicileri fazlasıyla etkileyecek derecede başarılı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Filmin gücünün bu denli yüksek olmasının nedenleri arasında atmosferden oyuncuların performanslarına değin birçok unsuru sayabiliriz tabii ki. Ancak gerçek olaylar ve kişilerden esinlenilerek oluşturulan hikâyesinin de  filmin gücüne büyük katkı sunduğu yadsınamaz. Hem sunucu Delroy’u canlandıran Dastmalchian’ın film öncesi bu tarz şovları yapanlar hakkında araştırma ve çalışma yaparak kendini role hazırlaması hem de sihirbaz Carmichael ve medyum Hüseyin’i canlandıran Bazzi gibi karakterlerin gerçek hayattan esinlenilerek oluşturulmuş olması gerçekçiliğin dozunu izleyiciler için oldukça yükseltiyor.

Filmde yer alan Carmichael karakteri, fiziksel özellikleri de dahil olmak üzere, gerçek hayattaki James Randi’den esinlenilerek yaratılmış. Randi, ünlü bir psişik çürütücü olmakla birlikte aynı zamanda yetenekli bir sihirbaz olarak bilinmekteydi.  Sözde paranormal güçlerini kontrollü koşullarda yeniden üretebilen herkese büyük bir ödül sunan bir enstitü kuran Randi’nin bu ödülünü ise kimse kazanamamış. Ayrıca yine filmde karşımıza çıkan tarikat da gerçek bir okült tarikat olan “The Grove” tarikatından esinlenilerek oluşturulmuş. Tarikatın üyeleri içerisinde Amerika Birleşik Devletleri’nin üç başkanı dahil olmak üzere sanayiciler ve diğer tanınmış şahsiyetler bulunmakla birlikte kurucusu ise birkaç korku hikayesinin ve alaycı Şeytan Sözlüğü’nün yazarı Ambrose Bierce’dı ve ritüllerinde sık sık baykuş görüntüleri kullanıldığı biliniyordu.

Filmin Türkiye’deki korkuseverlerde yaratacağı bir diğer etki ise 90’lı yıllarda genç ya da çocuk olduğunuz döneme sizi ışınlaması! Türkiye’de özel kanalların yayına başlamasıyla birlikte ortaya çıkan reyting savaşları, talk şovlar, canlı yayınlarda yaşananlar, Fenomen Dergisi gibi paranormal olaylarla ilgilenenlerin okudukları ya da izledikleri programlar nedeniyle film bu bahsettiğim izleyicileri içine almakla kalmıyor, adeta o yıllara geri döndürüp film boyunca o dönemde kalmalarını sağlıyor.

İzleyicilere gerçek anlamda bir Talk Şov programı sunan ve bunu izlediklerine onları fazlasıyla inandıran filmin başlangıcında ve aralarda yer alan belgesel görüntüleri de gerçek hayattan esinlenilmiş olması, filmdeki karakterlerin derinliklerini artırarak gerçekçiliklerine katkı sunuyor. Hem kamera arkası hem de kameranın gördüğü sahnelere yer verilmesi, canlı yayında yaşanabilecek sorunlar üzerinden ilerlemesi gibi unsurlar da filmin halihazırda yaratılmış olan harika ‘belgesel’ atmosferine daha fazla gerilimin yüklenmesi bağlamında katkıda bulunuyor.

70’lerde çekildiğine inanabileceğiniz, efektlerinden renk düzenlemesine değin tamamen dönem havası sunan film, bütün bu unsurlar sayesinde o dönemde çekilmiş olduğuna da izleyiciyi inandırmayı başarıyor. Yavaş yavaş alevlenen film, finale yaklaştıkça gücünü ve korku sahnelerini artırıyor ve finalde izleyiciyi koltuğuna çivileterek bırakmayı da ihmal etmiyor.

Sonuç olarak Late Night With The Devil; korkuseverlerin gösterimdeyken kaçırmaması gereken, yılın en başarılı korku filmi olarak anılabilecek, hafızalardan da kolaylıkla çıkmayacak kaçırılmaması gereken bir film. Festivalde izleyemeseniz dahi mayıs ayında gösterime girdiğinde mutlaka izlemeniz şiddetle tavsiye edilir!