“Gerilim Dersem Çık, Korku Dersem Çıkma…”
Beyaz Zürafa yapımcılığında, çekimleri İstanbul’da Çatalca ve Kadıköy’de gerçekleştirilen No:26 Ölüm Çığlığı filminin yönetmen koltuğunda Lietli: Cin Kabilesi (2021) filminin görüntü yönetmenliğini yapmış olan İstanbul Kültür Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü öğrencisi Batuhan Çelik oturuyor. Senaryosunu da yönetmen Çelik’in kaleme aldığı filmin görüntü yönetmenliğini ise Süleyman Üstek üstlenmiş. Müzikleri Beycan Dağcı imzası taşıyan filmin oyuncu kadrosunda ise Hande Öğüt, Barış Baktaş, Lola Polat, Berat Eren Adanalı, Tuncay Gençkalan, Nezahat Oynar, Eylül Arslan, Kenan Ömer Demir, Kadir Adanalı, Bilal Ataş, Osman Nuri Erzincanlı, Erkut Arslan gibi isimler bulunuyor.
Filmin konusunu dedelerinden kalma yazlıkta olan kız kardeşine ulaşamayınca onun yanına gitmeye karar veren Selin ile sevgilisi Barış’ın başlarından geçenler oluşturuyor. İşi başından aşkın olan Selin, rahmetli dedelerinden kalma yazlık evine giden kız kardeşinden haber alamaz. Defalarca aramasına rağmen kız kardeşi Ada’ya ulaşamaz. Telefonları cevapsız kalınca işlerini bırakıp kasabaya gitme kararı alır. Selin’i yalnız bırakmak istemeyen sevgilisi Barış da onunla yola çıkar. Yıllardır uğramadıkları bu evde yatan sırlar, yavaş yavaş gün yüzüne çıkacaktır.
Bir ilk film olarak baktığımızda No:26 Ölüm Çığlığı’nın görüntü ve ışık yönetimi anlamında yerli türdeşlerinden çok daha iyi olduğunu söylemek mümkün. Benzer şekilde oyunculuklar konusunda da Lola Polat, Berat Eren Adanalı ve Ceberruh (2020) filminden hatırladığımız Barış Baktaş’ın diğer yerli filmlerde karşılaştığımız performanslara nazaran daha iyi olduğu söylenebilir. Fakat onların aksine filmin başrolü olan Hande Öğüt’ün düşük performansı izleyicilerin seyir keyfinde bazı sektelere yol açıyor.
Bunlarla birlikte filmin hikâyesinde ve sanat yönetiminde ciddi aksaklıklar olduğunu da belirtmek gerekiyor. Hikâyenin gidişatının birkaç kez makas değiştirmesi fakat buna rağmen finalin inanılmaz derecede havada kalması hikâyenin yazım sürecinde yaşanmış olabilecek kararsızlıkları işaret ediyor. Bu bağlamda bakıldığında diyaloglardaki çelişkilerin de bu kararsızlıklar nedeniyle ortaya çıkmış olduğu aşikâr. Devamlılık hatalarının ve diyaloglardaki çelişkilerin yanı sıra, 15 yıldır uğranılmayan bir evde LCD ekran televizyon ve kettle olması gibi detaylara da film sürecinde özenilmemiş olması, görüntü yönetmeninin hanesine eksi puan eklenmesine neden oluyor. Tabii bir de pek çok amatör yapımda karşımıza çıkan, kısa metraj olabilecek (ve öyle olması daha isabetli olacak) bir hikâyenin uzatılmaya çalışılmasının bu aksaklıklarda bir hayli etkili olduğu ileri sürülebilir.
Filmde karşımıza çıkan çocuk tablosu hayli etkileyici ancak bu kaçırılmış bir fırsat olarak kalıyor ve başroldeki karakterin sürekli kabuslarında gördüğü kız çocuğunun bu tabloya benzer olduğunun fark edilmemesi, tabloyu en az iki sahnede gördüğü halde bunun üzerinde durmaması da maalesef kaçırılmış bir fırsat olarak kenara ekleniyor. Hangimiz bir kâbusta gördüğümüz çocuğa birebir benzeyen bir tabloyla karşılaşsak durumu garipsemeyiz ki? Hande Öğüt’ün canlandırdığı karakter, bu durumu pek de garipsemiyor.
Henüz üniversite üçüncü sınıf öğrencisi olan yönetmen Çelik’in ilk uzun metrajı olduğu düşünüldüğünde; film yapım, yönetim ve gösterim süreçleri bazında bu film süreci neticesinde artık ciddi bir tecrübe edindiği varsayılabilir. Dolayısıyla, sonraki filmlerinde bu ilk tecrübesinin iyi yönlerini daha da kuvvetlendireceğini, aksaklıklarını ise gidereceğini beklemek mümkün.
Sonuç olarak No:26 Ölüm Çığlığı; başlangıcı ve gelişim sürecinde iyi bir gerilim filmi atmosferi yakalasa da korku unsurlarının savruk ve bol keseden kullanımı ile finalinin havada kalması nedeniyle vasat bir yapım olmaktan kurtulamıyor.