“Keşke Azıcık Sinemasal Takıntılar Olsaydı…”
Ne Film Medya yapımcılığında İstanbul’un Kadıköy, Sarıyer gibi çeşitli lokasyonlarında çekilen Obsesyon filminin yönetmen koltuğunda ilk uzun metraj projesiyle Eray Altay oturuyor. Senaryosu da yönetmen Altay’a ait olan filmin görüntü yönetmenliğini Taylan Sancaktar üstlenmiş. Müzikleri Ahmet Kalabay tarafından yapılan filmin oyuncu kadrosunda ise Ekin Mert Daymaz, Ege Kökenli, Sarp Can Köroğlu, Demir Özdemir, Burcu Karakaya, Serkan Kılıç gibi isimler bulunuyor.
Filmin konusunu obsesif bir adam olan Mert’in hoşlandığı kadının kalbini kazanma yolunda yaşadıkları oluşturuyor. Başarılı bir iş insanı olan ve çevresi tarafından çok sevilen Mert, aynı zamanda düzen takıntısı olan obsesif bir kişidir. Beren’e aşık olduktan sonra onu elde edebilmek için yaptığı kusursuz planlar çerçevesinde, neler olacağını ve Beren’ in gizli sırlarını kimse tahmin bile edemez.
Filmin çekimleri orta halli olsa da senaryo ve diyaloglar konusunda aynı şeyi söylemek mümkün olmuyor. Yerli televizyon dizilerinden ve birkaç filmden tanıdığımız genç oyuncular her ne kadar çaba sarf etseler de maalesef performansları hayli düşük kalıyor. Yerli korku ve gerilim filmlerinde sıkça karşılaştığımız sorunlardan biri olan kısa film senaryosunun uzun filme çekiştirilmesi bu filmde de karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda zorla uzatılmaya çalışılan yapım, genellikle gençlere yönelik yapımlarda oynayan isimlerden oluşan; gerilim ile gizeme çok da yatkın olmayan bir cast içerdiği için de karakterleri yansıtmak konusunda da başarısız oluyor. Özellikle Mert karakterini canlandıran Ekin Mert Daymaz’ın filmin de temasını oluşturan obsesyon hastalığını yansıtma tarzı zaman zaman parodivari bir hâl alıyor. Zira filmin bütününde, karakterin ofisindeki kitaplıktan gündelik yaşamdaki diğer hareketlerine bakıldığında bir Monk parodisinden öteye geçemeyen başarısız bir karakter tasarımı görüyoruz.
Her sahnede fonda müziğin bulunması, klibe benzer bir hava yaratmaktan öteye gidemiyor. Etraflarında sürekli dolanan birinin karakterlerin dikkatini çekmemesi, bir karakterin birkaç gün önce kapısına bırakılan objeden sonra kapısında bulduğu zarfın aynı kişi tarafından bırakılmış olmasından şüphelenmemesi gibi gerçekçi bir tavrın yakınından dahi geçmeyen tutumlarla ilerleyen filmin en büyük problemleri bununla da bitmiyor. Yasadışı girişimlerin, arka planının doldurulmaması da inandırıcılık sorununa yeni bir halka ekliyor. Bütün bunlara, daha önce değindiğim üzere diyalogların da doğallıktan fazlasıyla uzak olması eklenince film seyirciler için bitmek bilmez bir hâl alıyor.
Sonuç olarak Obsesyon; sinemasal kriterleri yeterli ölçüde karşılamayan, kısa metrajdan metazori ile uzun metraja çevrilmiş ancak karakter derinliği ve gerçekçilikten uzak, başarısız bir yapım olmaktan kurtulamıyor.