“Bilim mi kurgu?”
Asuman Zaim yapımcılığında çekilen Metruk’un yönetmen koltuğunda Kapıdaki Sır (2018) filminin de yönetmenliği ve senaristliğini yapmış olan Mehmet Ali Zaim oturuyor. Senaryosunu önceki yapımında olduğu gibi yine Zaim’in kaleme aldığı filmin görüntü yönetmenliğini Vasili Svyatoslav üstlenirken oyuncu kadrosunda ise Serap Çetintürk, Şiar Zaim, Ali İhsan Bozdemir, Gözde Nur Akaltın, Öykü Öz, Mustafa Gökdağ, Sevda Bayraktar, Elif Çolak, Gülgökçe Korkmaz, Damla Ersan, Esra Ocak, Serhat Özcan, İzzet Lüleci, Yunus Uzun, Soner Işık, Serkan Çelik, Yüksel İvgen, Mesut Yılmaz, Erkan Bilgütay, Ecem Koyunlu, Merve Semi, Akın Uğur, Mehmet Korhan, Kaya Albayrak, Mehmet Ali Ünal, Reyhan Çolakoğlu, Buğra Uzun gibi isimler bulunuyor.
Filmin konusunu dünya dışı varlıkları araştıran Ali’nin kaybolması sonrası onu arayışa giren Meryem’in hikâyesi oluşturuyor. Dünya dışı yaşamın varlığına inanan ünlü bilim kurgu yazarı Ali Yücetürk uzaylı varlıklarla iletişim kurmak istemekte ve aynı zamanda uzaylı fenomenleri ile ilgili kitabını yazmaktadır. Bu tehlikeli merak Ali’nin dramatik sonunu hazırlar. Ali’nin kederli eşi Meryem ise aldığı gizemli bir ses kaydı sonrası Karagün Kasabası’na doğru çıkar. Tek amacı Ali’nin sırlarla dolu akıbetini öğrenmektir. Karagün Kasabası’na korku salan uzaylı bir iblis Meryem ve insanlık için büyük bir tehdit olur. Çünkü bu uzaylı iblis bir göktaşıyla dünyamıza gelmiş ve bir gölge gibi Meryem’i izlemektedir. Gezegenimize yaklaşan korkunç bir asteroid çarpışma sonrası büyük bir yıkım yaratır. Meryem için artık tek güvenli yer vardır: Ali ve hatıraları…
129 dakika uzunluğundaki filmin bazı sahnelerindeki çekimler başarılı iken bazı sahnelerde ışık patlamaları göze çarpıyor. Ancak çekimlerin kaliteli olması filmin iyi bir film olduğunu göstermiyor. Oyuncuların performanslarının başarısız olduğu, ses-görüntü senkronizasyonunda zaman zaman karşımıza çıkan sorunlar nedeniyle dudak hareketlerinin tutmadığı yapımda, yönetmen Zaim’in önceki filmi Kapıdaki Sır’da olduğu gibi stok videolar kullandığını fark etmek çok da güç değil. Önceki yapımında olduğu gibi hangi sahnelerin kendileri tarafından çekildiği, hangi sahnelerin ise stok olduğu çok net anlaşılan yapımda bir sürü mantık, kurgu ve senaryo hatası bulunuyor. Filmin çeşitli yerlere basın bülteni olarak dağıttığı materyallerde Meryem’in kayıp olan eşi Ali’nin bir sahnede ölü, bir sahnede kayıp olduğunun söylenmesi; dışarıda meteorların etrafı ateşe vererek düştüklerini gören anne-kızın sanki bu durumu görmemişler gibi bir sonraki sahnede şakalaşarak yatağa gitmeleri; profesör nam-ı diğer Poseidon adlı deniz fenerinde yaşayan İsa’nın Meryem’i ilk gördüğünde “Sen Ali’nin karısı olmalısın, senden çok bahsetmişti” dedikten birkaç sahne sonra “Buralarda kadın başına ne işin var? Niye geldin?” diye sorması üzerine Meryem’in “Birini arıyorum” demesi gibi izleyicilere “N’oluyo ya?” dedirtecek sahneler peş peşe ekleniyor. Aralarda Meryem’in dış ses olarak felsefi olduğunu düşündüğü kişisel gelişim cümleleri duyulurken kozmos, evren, dünya ve gezegen görüntülerinin görünmesi, filmin finaline doğru ise kıyamet sonrası bir dünyanın sunulması cabası. Uzaydaki astronot ile Meryem ya da Ali’nin nasıl bir bağı olduğu dahi açıklanmazken, Karagün sınır kasabasının komiser Kenan’ı da izleyicilere içler acısı sahneler sunmayı ihmal etmiyor. Yapımda cep telefonu, flashdisk gibi yeni teknolojinin bulunmasına rağmen, tüm evlerde çevirmeli telefon ve arabalarda uydu telefonu kullanılması ile evlerde eski ahşap radyolardan yayın dinlenmesi de cabası. Yapımda seçilen stoklardaki uzaylı ile Ali karakterinin çizdiği uzaylılar arasındaki farklılık bir yana, Ali’nin çizimlerinin kült bilimkurgu-korku yapımı Alien (1979)’dan alınmış olmasını da ayrı bir not olarak düşmek gerekiyor.
Aslında sıkıntının nedeni belli. Muhtemel suretle ellerinde bir hikâye ile yola çıkıp, çekimler sırasında yaşanan bazı aksamalardan dolayı hikâyeye birkaç kez yön değiştirtmek zorunda kalmış olmalılar. Aksi takdirde arada birkaç dakika geçmiş sahnelerdeki senaryo aksaklığını sadece demans hastalığına bağlamak zorunda kalabiliriz, bu da üzücü olur.
Geçen yıl gösterime giren İlk Temas (2022) adlı yapımdaki kötü oyunculuklar, başarısız kadrajlar ve amatör uzaylı görüntüsüne karşılık, bu yapımda birbirine bağlanamamış başarılı stok videoların olması bir şeyi değiştirmiyor ve bilimkurgunun Türk sinemasında halen bir hayal olduğunu da açıkça bize gösteriyor. Stok görüntüler ve araya parça atılması denilince akla ilk gelen uzay filmlerimizden olan Dünyayı Kurtaran Adam (1982) bile son dönemde karşımıza çıkan yapımların yanında daha muteber kalıyor, zira en azından araya atılan parçalar ile lineer ve nispeten anlamlı bir bütünü oluşturmayı başarıyor. Oldukça üzücü bir tespit olsa da maalesef gerçek…
Sonuç olarak Metruk; stok videolar ile çekilen videoların anlamlı bir bütün oluşturulmaksızın kurgulandığı, 129 dakika boyunca kişisel gelişim videosu gibi aralarda dış sesin izleyicilere eşlik ettiği başarısız yapımlardan biri olmaktan kurtulamıyor.