“Ötekileştirmenin Görselleşmesi…”
Delia Owens’ın aynı adlı romanından uyarlanan Where The Crawdads Sing, Türkiye’de gösterime girdiği adıyla Kya’nın Şarkı Söylediği Yer, filminin yönetmen koltuğunda Olivia Newman oturuyor. Senaryosu Lucy Alibar tarafından uyarlanan filmin görüntü yönetmenliğini Polly Morgan üstlenmiş. Müzikleri Mychael Danna imzası taşıyan filmin oyuncu kadrosunda ise Daisy Edgar-Jones, Taylor John Smith, Harris Dickinson, David Strathairn, Michael Hyatt, Sterling Macer Jr., Logan Macrae, Billy Kelly, Ahna O’Reilly, Garret Dillahunt gibi isimler bulunuyor.
Filmin konusunu çocukken ailesiz kalmasına rağmen Kuzey Karolina’da bataklık bölgesi yakınında kendi başına büyümeyi başaran genç Kya’nın, tanıdığı bir erkeğin katil zanlısı olarak gösterilmesi sonrası gelişen olaylar oluşturuyor. Kuzey Carolia’daki küçük bir kasaba olan Barkley Cove’da “bataklık kızı” hakkında çılgınca söylentiler çıkar. On yaşında, ailesi tarafından terk edilmesinin ardından bataklıkta yaşamayı öğrenmek zorunda kalan Kya, hakkında söylendiği gibi vahşi bir kız değildir. Onun hayatı, kendisine okuma yazma öğreten ve onu şiirle tanıştıran Tate ile tanışmasıyla sonsuza dek değişmiştir. Ancak çok geçmeden Tate üniversiteye gitmek için onu terk eder, ardından hayatına Chase girer. Bir sabah Chase’in cesedi bataklıkta bulununca Kya, Chase’in ölümünün baş şüphelisi olarak görülecektir.
Bataklıkta bir cesedin bulunmasıyla başlayan film bu bağlamda ilk olarak polisiye yapısı taşıyor. Bataklıkta bulunan bu ceset nedeniyle bataklıkta tek başına yaşayan, toplum tarafından ötekileştirilen insanların bir yansıması olan Kya’nın bu cinayetin şüphelisi olarak tutuklanmasıyla drama yaklaşan bir anlatım ritmine kendini bırakan film, Kya’nın çocukluktan ergenliğe ergenlikten ise olgunluğa geçişi sırasında Tate ile olan ilişkisini dram ve romantizm ile harmanlayarak ilerleme yoluna gidiyor. Tate’in gidişiyle birlikte tekrar yalnızlığa dönen Kya’nın karşısına bu kez Chase çıkıyor ve onunla duygusal bir yakınlaşmaya başlamasıyla romantizm devam ediyor. Bu süreçte, aralıklarla araya giren mahkeme sahneleri ise filmin dramatik yapısını koruyor. Mahkemedeki ilerlemelerle birlikte geçmişin gizemlerini aralayarak Kya’nın bu süreçler sırasında yaşadıklarını da izliyoruz. Filmin bu paralel anlatımı ile birlikte gizemler de yavaş yavaş çözülüyor.
Film boyunca toplumun kadına biçtiği değer, devletin kadına karşı şiddet konusunda kadının yanında bulunmayışı, ötekileştirme ve ötekine duyulan önyargılar başarılı ve gerçekçi bir biçimde izleyicilere aktarılıyor. Filmde özellikle Chase’in Kya’nın hayatına girmesiyle birlikte kötü olayların da gelişim süreci ivme kazanıyor ve gerilim ile gizem filme hâkim olmaya başlıyor. Bu bağlamda bakıldığında filmin dramatik ve romantik yapısı, gerilim ve polisiyeye nazaran ağır basıyor ve hikâyenin ilerleyişi de bu baskın taraftan ötürü oldukça yavaşlıyor.
Sinematografisi ve doğa görüntüleriyle masalsı bir anlatıma sahip olan film, gerçekçilik açısından bakıldığında biraz inandırıcılıktan uzak, fazla tesadüflerle dolu bir anlatıma sahip olsa da alt metinlerinin derinliği nedeniyle bu konu göz ardı edilebilir bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Romanın ne derece başarılı uyarlandığı konusuna değinemeyecek olsam da romanın yazarı Delia Owens ile eşi Mark Owens’ın 90’lı yıllarda Afrika’da belgesel çektikleri sırada benzer şekilde bir cinayet soruşturmasının tam ortasına düştükleri biliniyor. Owens çiftinin oğulları kaçak bir avcıyı öldürüp göle atmakla suçlanırken; Delia ve Mark ise oğullarının Zambiya’da olmadığını iddia ediyor. Bununla birlikte, görgü tanıklarının çiftin oğullarının Zambiya’da olduğuna dair ifade verdiklerine dair haberleri görmek mümkün. Bu olayın ardından Amerika’ya geri dönen Owens çifti ve çocukları bir daha Zambiya’ya dönmediler ve cinayet için resmi bir suçlu ve hatta ceset hiçbir zaman bulunamadı. Bu habere bakıldığında 2018 yılında yayımlanan bu romanın Delia’nın Zambiya’da yaşadıklarından yola çıkarak bu romanı oluşturduğu da rahatlıkla düşünülebilir. Bu bağlamda roman ve filmi bir tür itiraf olarak kabul etmek ancak bu konuda yetersiz delil nedeniyle muhtemel katile beraat vermek mümkün.
Sonuç olarak Where The Crawdads Sing; gerilim atmosferi düşkünü izleyicilerin tatmin olamayacağı ancak ötekileştirme, toplumun kadına bakışı gibi konulara ilgi duyan ve polisiye türünü sevenlerin keyifle izleyebilecekleri bir yapım.