“Benzin İkmali Nedeniyle İniş İzni İstiyorum Kule…”
35 mm, HKF Productions ve Ilgaz Film ortaklığında çekilen Uçuş 811 filminin yönetmen koltuğunda ilk uzun metraj projesiyle Hakan Kerim Karademir oturuyor. Senaryosunu da yönetmen Karademir’in kaleme aldığı filmin görüntü yönetmenliğini Hakkı Kaplan üstlenmiş. Müzikleri Mustafa Yazıcıoğlu imzası taşıyan filmin oyuncu kadrosunda ise Burcu Kara, Emre Karayel, Yosi Mizrahi, Serhan Süsler, Ozan Can Yiğit, Beste Bereket, Ömer Akgüllü, Nazlı Kurbal, Zeynep Elçin, Cemal Çelik, Hazal Uprak gibi isimler bulunuyor.
Filmin konusunu bir uçakta yaşanan olaylar oluşturuyor. Azra ve Cengiz, 2 milyon dolar değerinde olan değerli bir taşı ABD’de yapılacak müzayedeye götürmek için 811 numaralı uçağa biner. Uçakta şüpheli bir ölüm meydana geldiğinde, tüm yolcuların kaderi değişir.
Yerli sinemamızda zaman içerisinde sayısı artmaya başlayan gerilim türündeki filmlerin geneline nazaran iyi bir bütçe ve iyi bir figürasyona sahip olan film, başlangıç sekansındaki yetersiz ışık kullanımı ile ilk golü yiyor. Yine başlangıç sekansında yer alan fon müziğinin dış sese nazaran baskın olması nedeniyle söylenenleri anlamak izleyici açısından hayli zorlaşıyor. Uçakta yaşanan şüpheli ölüm nedeniyle kapalı mekân polisiyesi niteliği taşısa da finale yaklaşırken iyi bir polisiye olamayacağını da gözler önüne seriyor. Hikâye daha önce izlediğimiz çoğu yabancı gerilime (ve finali itibarıyla da bazı yerli gerilimlere) benzer bir olay örgüsüyle oluşturulmaya çalışılmış olsa da maalesef senaryodaki mantık hatalarının bir kar topuna dönüşmesiyle başlayan sorunlar kurguda da benzer başarısızlıklarla heyelana dönüşüyor. Oyuncuların performansları başarılı olsa da senaryodaki mantık hataları ve çelişkiler, karakterlerin yeterince iyi tanıtılmamış olması gibi unsurlar nedeniyle Azra karakteriyle özdeşleşmek mümkün olamıyor. Bir dedektif gibi cinayeti çözmeye çalışmak ise, biraz önce değindiğim karakterlerin yeterince tanıtılmamış ya da cinayeti işlemesine neden olabilecek herhangi bir motivasyonla eşleştirilmemiş olması nedeniyle izleyici açısından çıkmaz bir sokağa dönüşüyor.
İlk yarısı yavaş ilerleyen filmin ikinci yarısında gerilim artıyor ancak daha uzun tutulması gereken sahneler kısa kesilirken, daha kısa tutulması gereken uzun tutuluyor ve bir anda oldu bittiye gelen izleyici maalesef filmin bitiş jeneriği girerken film havada kalmış gibi hissediyor. Her ne kadar bütün sorulara dair cevaplar verilmiş olsa da mantık hatalarının bulunması, finale çok hızlı bir şekilde geçilmesi gibi nedenlerden dolayı izleyici bu histen kurtulma olanağı bulamıyor. Bu arada filmin ikinci yarısındaki gerilimin tırmandığı sahnelerde görüntü-ses senkronunda bir dakika boyunca oluşan bozulma da izleyicinin bu atmosfere adapte olmasının önüne geçen etmenlerden bir diğeri olarak karşımıza çıkıyor.
Geçen yıllarda izlediğimiz prodüksiyon ve oyunculukların başarısı bağlamında Uçuş 811’e en yakın yapım olan Karanlık Şehir Hikayeleri: Kilit (2021) filminin de bir kapalı oda polisiyesi olması ülkemizdeki yükselmeye başlayan gerilim sineması açısından hoş bir tesadüf. İntikam hikâyelerinin yerine bu tarz yapımların artması şüphesiz ki yerli gerilim sinemamız için büyük bir kazanç olacaktır.
Sonuç olarak Uçuş 811; iyi bir hikâye, iyi oyuncular ve iyi bir bütçe ile yola çıkmış olsa da yeterli benzinle doldurulmamış uçak gibi adeta yolda kalmaktan kurtulamıyor.